MANTIK MI? YOKSA DUYGULAR MI?

MANTIK MI? YOKSA DUYGULAR MI?

İyi Hissetmek veya Doğru Olanı Yapmak

Yaman sorudur; mantığımızla mı hareket etmeliyiz yoksa duygularımızla mı?

Önce bizi harekete geçiren motivasyonu anlamamız gerekir. Bir şey yapmak istememizin esas itibarıyla iki sebebi var: İyi hissettirdiği için veya doğru/gerekli olduğuna inandığımız için.

Eğer bu iki sebep aynı anda bir araya gelmişse, harika anların habercisidir. İç motivasyonumuz inanılmaz yükselir. O işe şevkle başlamaktan ve sonuna kadar götürmekten hiçbir şey bizi alıkoyamaz.

Bazen iki sebep örtüşmez. Hatta bu durum oldukça sık başımıza gelir. Burada karşımıza iki seçenek çıkar. Birinci seçenekte, sabah 6’da kalkıp spora gitmek istemeyiz. Dargın olduğumuz dostumuzu arayamayız.  Beş test daha çözmemiz gerekirken dizi seyretmeyi tercih ederiz. İkinci seçenekte ise bazı bedelleri göze alarak, duygularımıza yenilmeden doğru bildiğimizi ve gerekli olduğuna inandığımız şeyi yaparız. Sabahın köründe o spor yapılır, dargın dost aranır, fazladan testler çözülür.

İyi hissetmeyi her insan sever. Bu sebeple duygularımızı takip etmeyi ve onlara göre hareket etmek bizi cezbeder. Duyguları tatmin edecek şeyi yapmaktan daha hoş ne olabilir ki? Tıpkı kaşıntıyı kaşımak gibi. Kaşıdıkça hoşumuza gider, hoşumuza gittikçe kaşırız. Çok hızlı haz duyarız. Ama bu haz geldiği gibi de hızlı gider. Geride fazla kaşımaktan kızarmış hatta yara olmuş bir cilt kalır.

Mantığımızla hareket edip doğru ve gerekli olanı yaptığımızda, yaparken çekilen sıkıntı yerini çok uzun soluklu, kolay yok olmayan büyük bir keyfe bırakır. Yıllar sonra hatırlarken bile mutlu olur kendimizle gurur duyarız. Doğru olanı yapmak özsaygımızı geliştirirken aynı zamanda hayatımıza anlam katar. Geçici zevk ve tatminler yerine doğru ve gerekli olanı yapmak hayatımızın anlam yolculuğunda kilometre taşı teşkil eder.

Fakat neyin doğru ve gerekli olduğu maalesef her zaman net değildir. Üzerinde samimiyetle kafa yormak gerekir. İnsanlık belki de 15 bin yıldır doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etmeye çalışıyor. Çok da başarılı olduğu söylenemez. Bunun için önce önyargılarımızı ve ilkel dürtülerimizi terbiye etmemiz gerekir.

Duygu ve Mantık Arasında Kalmışken Beyin Ne Yapar?

Duygular limbik sistemde, bilinçli-sistematik düşünme ve mantık yürütme frontal (ön) lobda işlenir. Fakat burada önemli bir sorunumuz var; beyin karar verirken tenakuzdan hiç hoşlanmaz. A ile B arasında kalmışsak, duygularımız ve mantığımız arasında sıkışmışsak, şüphe veya belirsizlik ortaya çıkmışsa, yönetimi bilinçaltı fark ettirmeden devralır. Bilinçaltı seçim ve kararları rasyonelize etmek konusunda çok mahir, iyi hissettiren şeyin aynı zamanda gerekli olduğuna bizi inandırmakta çok başarılıdır. Size sonradan pişman olacağınız şeyler yaptırabilir.

Bir an için sosyal medyada takip ettiğin kişinin bir paylaşım yaptığını düşün. Tam da senin siyasi görüşüne uygun. Okumak sana iyi hissettirdi, paylaşmak daha da iyi hissettirecek. Bu noktada önünde iki seçenek var: Birincisi gerçekliğini araştırıp teyit etmek, sonra paylaşmak ki doğru olan bu. İkincisi ise gelişine vurmak, sorgulamadan paylaşmak. Bilinçaltın tam da burada seslenir sana: “Ülke elden gidiyor, elinden bir şey gelmiyorsa bari bunu yap. Kesin doğrudur aksi halde neden göndersin bu iletiyi? Hem takipçilerin de beğenir bunu.” Sorgulamadan paylaşırsın. Karşı mahalleye sanal da olsa vurmak seni çok iyi hissettirir. İyi de paylaşım ya doğru değilse?

Varsayalım ki diyete başladın ve tatlı yemeyi kestin. Diyarbakır fıstıklı burma kadayıfı biraz uzağında sana bakarken bilinçaltın el sallar: “Zaten sabah fazladan 2 km koştun. Günün geri kalanında da çok işin var, ye o tatlıyı. Merak etme öldürmez.”

Çalıştığın şirket iş sırasında kullanman için bazı malzemeleri sana tahsis etmiştir. Bu malzemeyi özel işlerinde de kullanma düşüncesi aklına geldiği anda karar veremez ve bir çelişki yaşarsın. Bilinçaltın mental akrobasiye başlar hemen: “Herkesten fazla çalışıyorsun. Buna rağmen fazla mesai ücreti vermiyorlar. Böyle küçük şeyleri kafana takma, bu senin hakkın.”

Örnekleri çoğaltabileceğinizden eminim. Bu ve benzeri çelişkileri gün içinde pek çok defa yaşarız. Bilinçaltı iyi hissettirecek olan şeyi doğru olmasa bile doğru ve gerekli imiş gibi bizi ikna etmeye çalışır. Duygularınıza ne kadar kulak verir ve önemserseniz o ölçüde sizi yönetir. Buna izin verdiğiniz ölçüde beyin doğru ile yanlışı ayırt etmek yerine sizi iyi hissettirip hissettirmediğine odaklanır. Hedonist bir insan olup çıkarsınız.

Modern zamanlar ve kişisel gelişim dünyası da burada üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Bir taraftan bireyleri dünyanın merkezi olduklarına inandırmaya çalışırken diğer taraftan yaşamdan beklenenin iyi hissetmek ve haz almak olduğunu sürekli sufle ediyor. “İyi hissetmek” kavramına hak ettiğinden daha fazla değer atfedip, “iyi hissettiren şey doğru olandır” gibi koca bir balonu ellerimizle şişiriyoruz. Gerekli ve doğru olanı ihmal ederek duygularımızla hareket ettiğimizde dünyadaki anlam arayış yolculuğumuzun, iyi hissetmek dışında hiçbir istasyona uğramayacağını idrak etmemiz gerekir.

Duygular her zaman doğru söyler mi? Biraz tartışmalı bir konu. Ben her zaman doğruyu söylemeyeceğine bahse girsem de bir an için hep doğru söylediğini kabul edelim. Peki bu doğruları kim için söyler? Ülke, toplum, anne-babanız, eşiniz, çocuklarınız, işiniz, kariyeriniz, akademik başarınız, sağlığınız, kişisel gelişiminiz için yani sizin de içinde bulunduğunuz tüm çevreniz için mi söyler? Hayır! Duygular bu saydığım ya da diğer şeyler için en iyinin ne olduğunu söylemezler. Duygular sizin haz, konfor ve emniyetinize hitap eden tarafınız için sözde doğruları söyler. Genellikle yaptığı şey bizzat sizin için, ki bu da şüphelidir, en iyinin ne olduğunu söylemektir.

Duygularımız yanlış olabilir. Ön yargılarımız, inançlarımız, kendi algı sistem ve filtrelerimiz ile kişi, olay ve olgulara atfettiğimiz anlam ve buradan süzülen duygular tamamen yanlış olabilir. Sudan bir sebeple hatta belki de hiç var olmayan bir nedenle arkadaşımıza küsmek hangimizin başına gelmedi ki? Doğum günü sabah erkenden kutlanmadığı için tüm günü eşine dar eden ama akşam sürpriz yemek ve hediye ile sarsılarak pişman olan birini düşünün. Sanırım tanıdık geliyor.  Duygularımızın bazen (hatta ekseriyetle) aldatıcı olabileceğini bilmeliyiz.

Duygular geçicidir. Bu ana ve bu anın hissettirdiklerine odaklıdır. Geleceğe dönük kararlar almanıza yaramadığı gibi destek de olamaz. Sizi sabahın köründe kaldırıp spor yapmaya iten güç, doğruları söyleyen mantığınız iken, sıcak yatağa mahkûm eden, terlemenizi ve zorlanmanızı istemeyen duygularınızdır.

Mantık Ama Nereye Kadar?

Duygularımızı yok mu saymalıyız? Onlara ket mi vurmalıyız? Elbette hayır. İnsan sosyal bir varlıktır. Duygular bizi daha fazla insan yapar.  Yaşantımızı daha zengin, daha derin ve daha keyifli hale getirir. İlişkilerimizi esnek yaşamamızı sağlar. Bununla birlikte seçim ve kararlarımızı bütünüyle duyguların yönetmesinin tehlikelerini göz ardı etmemeliyiz. Aksi halde en aptalca kararları yine duygularımız yüzünden veririz.

Mantık iyidir. Fakat duygularımızı yok sayar ve yalnız mantığımızla karar vermeye başlarsak programlanmış bulaşık makinesinden farkımız kalmaz. Her zaman mantıklı karar vermek yaşantıyı renksiz, tek düze, sıkıcı hatta distopik hale getirir. Tıpkı yin ve yang felsefesinde vücut bulduğu gibi yaşam, ifrat (haddi aşma) ve tefrit (yetersiz kalma) arasında bir yerde denge üzerinde olmalıdır.

İnsan iddia edildiği gibi, finansal düzenlemeler yaparken kişisel faydasını maksimize etmek için akılcı ve mantıklı kararlar alan bir ‘homoeconomicus’ olsaydı, muhtaç birine maddi yardımda bulunan kimse kalmazdı dünyada. Hiçbir mantık önermesiyle izah edilememesine rağmen son lokma ekmeğimizi, cebimizdeki son lirayı karşılık beklemeden paylaşmayı tercih ederiz.

İnsanların savaşta düşman üzerine sonuçlarını düşünmeden gitmesini sağlayan şey mantık değil duygularıdır.

Yaşam her zaman mantıkla yönetilen bir makine ya da sürekli duygularla idare edilen lunapark olmak zorunda değil.

Hayat hem renkli ve coşkulu hem de planlı ve programlı olabilir. Kalori hesabı yapmadan muhteşem bir dondurmayı afiyetle bitirip çocukça mutlu olmak fakat sağlıklı beslenmeyi de elden bırakmadan bunu sıklıkla tekrar etmemek bir seçimdir.

Sürdürülebilir mutluluk mantıklı seçim ve kararlar alırken gerektiğinde muzip kaçamaklar yapmaktan geçiyor.

Yorumlar: 2

Yorum bırakın