ERTELEMEK BİR KAÇINMA STRATEJİSİDİR

ERTELEMEK BİR KAÇINMA STRATEJİSİDİR

Şimdi Değilse Ne Zaman?

Acaba aramızda hiç ertelememiş olan var mıdır? Neyi mi? Her şeyi; işi, toplantıyı, okumayı, yürüyüşe başlamayı, sağlıklı beslenmeyi, sevmeyi, evlenmeyi, boşanmayı, evet ya da hayır demeyi…. Bir türlü başlayamayız veya başladığımızı tamamlayamayız. Ya yorgunluk yakamıza yapışır ya cesaret eksiği ya da zaman yoksunluğu…

Ertelemek aslında bizzat kendimizle yaptığımız mücadelenin kaybedilmesinden başka bir şey değil. İç sesimizle görünmez bir savaşa girer ve genellikle kaybederiz. İç ses rahat ve güven odaklı bakar dünyaya. Bizim iyiliğimizi! ve emniyetli alanda kalmamızı ister hep. Rahatımız bozulmasın, mahcup olmayalım, yorulmayalım, üşümeyelim, terlemeyelim yani başımıza iş çıkarmayalım… Onun çalışma yöntemi budur. Bu iç sese “sabotajcı” diyen de var, Steven Pressfield gibi “direnişçi” diyen de. Adına ne derseniz deyin önümüzde bariyer olduğu kesin. Mücadeleyi kaybetmek de ileri gidememek demek.

Hayatımızın bütününden biz sorumluyuz. Bu sorumluluğu almamak yani mahcup olmamak, terlememek, üşümemek, rahatımızı bozmamak için bahaneler ve suçlayacak kişiler, olaylar icat ederiz. Bizde bir kabahat yok! Aslında erteleyen biz değiliz, bir şeyler yüzünden ertelenir işlerimiz! Şu cümleler tanıdık geliyor mu?

“Benim de arkamda birisi olsa ben de başarırdım.”

“Böyle bir ortamda kim çalışabilir ki her kafadan bir ses çıkıyor.”

“Çok yoğunum.”

“Yeterli teknik donanımım yok.”

“Hele oğlanın okul bitsin.”

“Kız üniversiteyi kazansın, bakarız.”

“Dur önce emekli olalım.”

Genellikle herkes hayatında en az bir defa bir şeylerden kaçar-erteler. Belki de her gün onlarca kez…

Kamuflaj Yakalı CEO’yu yazarken bu tuzağa o kadar çok düştüm ki. Bu sebeple kitap basıma en az 1 yıl geç girdi. Araştırmak, okumak, yorumlamak, düşünmek, hikayeleştirmek, yazmak ve düzenlemek yerine zaman yetersizliğini kendime kalkan yaparak ertelemeyi tercih ettim. Dostum Eren Gökyer’in koçvari sohbeti beni kendime getirmişti. Bu örnekleri kendi hayatımda bile çoğaltabilirim.

Aslında herkes ihtiyacının ne olduğunu ne yapması gerektiğini bilir. Bununla birlikte harekete geçmek yerine eylemsiz kalmayı ya da rutin dışına çıkmamayı, risk almamayı, rahatını bozmamayı tercih eder. En kötüsü ise platformlarda dizi-film seyretmek, sosyal medyada zaman geçirmek gibi kararında yapılmadığında bizi dibe çeken başka şeylerle zamanını doldurur.

Düşülen başka bir tuzak da sözde ertelememek ama işe hak ettiğinden fazla süre vermektir. Ne diyordu Cyril Northcote? “Bir iş, daima bitirilmesi için kendisine ayrılan sürenin hepsini kapsayacak şekilde uzar.” Yani bir işi tamamlamak için ne kadar süre tanırsanız o işi yapmanız o kadar süre uzayacaktır.

Madalyonun bir de diğer yüzü var. Ertelemek zannedildiği gibi bizi rahatlatan konfor alanına çeken bir tembellik rutini değil. Psikolog William James ertelemeye başka bir anlam yüklüyor. Ona göre hiçbir şey tamamlanmamış bir görevin asılı kalması kadar yorucu değil. Ki ben de bu söze sonuna kadar katılıyorum. Gün içinde beni en çok rahatsız eden hususlardan biri başlayamadığım ya da başlayıp bitiremediğim, kendi deyimimle “öldüremediğim” (benimle çalışanlar hatırlayacaktır) işlerdir. O işi, öldürmemiş olmak, zihnimde açık klasör bırakmak beni çok yorar, rahatsız eder. Sizin için de farklı olduğunu sanmıyorum.

Peki ertelememek için neler yapmalıyız? Bunun için üç basit yöntem öneriyorum.

Farkındalığınızı Artırın

Öncelikle minfulness ve pragmatizm üzerine okuma ve pratik yapın. Böylece sizin için gerçekten gerekli olanın ne olduğunu, gerçekten istediğinizin ne olduğunu, sis perdesi gerisindeki yüzlerce iş ve eylem arasından netleştirmeniz daha kolay olabilir. Bütünüyle pragmatik olmaktan bahsetmiyorum ki bunu elbette önermem. Faydasız işlerin tüm zamanımızı engellediğini görmek için bu felsefeden birazcık beslenmenin faydalı olacağını ifade ediyorum. Faydasızsa bunu anlama ve yapmama farkındalığına sahip olmaktan bahsediyorum. Bu sayede iç sesinizin kölesi değil efendisi olabilirsiniz.

Metodolojik Çalışın

İkincisi, günlük ve haftalık iş listeleri yapmayı temel alışkanlığınız haline getirin. Bu listeleri Einsenhower matrisi ile düzenleyin, revize edin. Gün içinde o kadar küçük ve detay işlere zaman ayırıyoruz ki genellikle farkına bile varmıyoruz. Burada yalnız Instagram ve Twitter’da geçirilen zamandan bahsetmiyorum. Faydalı ve gerekli olduğuna inandığımız ama bizi ilerletmeyen işlerden bahsediyorum. Tıpkı otoyolun sağ şeridinde egzersiz bisikletine pedal basarak seyahat ettiğimizi düşünmek gibi. Eylem var, yüksek enerji harcanıyor ama ileri hareket yok.  İş ve zaman tutsaklarının farkına ancak bu matrisle farkına varabilirsiniz.

İki Dakika Kuralını Unutmayın

Son olarak bir iş iki dakikadan az sürede tamamlanacaksa hemen yapın. Eğer işin iki dakikadan uzun süreceğini düşünüyorsanız yalnız iki dakika çalışmak için harekete geçin. İki dakika sonra çalışmak istemiyorsanız işe son verin. Göreceksiniz çoğunlukla çalışmaya devam etmek isteyeceksiniz.

Sevgili Okuyucu; erteleme hastalığını bugünden yarına yenmek ve iç sesimizle yaptığımız savaşı sürekli kazanmak elbette kolay değil. Fakat bunun için dağları delmek, ölüyü diriltmek, şapkadan tavşan çıkarmak da gerekmiyor. Eminim sizin de kendinize göre farklı yöntemleriniz vardır. Bir yerden ama hemen başlamak yeterli.

Yorumlar: 2

Yorum bırakın