Ego, Ama Nereye Kadar?
Ego, bireyin bir ortam içinde konumlanacağı yeri belirleyen, sosyal yaşamın sağlıklı devam etmesi için gereken özsaygı ve öz güveni besleyen normal bir duygudur. Kontrol edilebildiği sürece kişinin onuruna yakışan bir şekilde yaşamasını temin eder. Egomuz sayesinde bankadaki sıramıza sahip çıkar, pazarda ezik domatesi değiştirir, kasiyerden eksik verdiği para üstünü tamamlamasını isteriz. Bu duygu bize başkalarının saygısızlık yapmasına engel olur. Dilimizde benlik de denir. Demek ki ego normal bir duygudur, kontrol edilebildiği sürece bizi hayata bağlar. Ama sınırları vardır.
Özsaygı ve özgüven aşırılaştığı zaman ego da kontrol sınırları dışına çıkar, rahatsız edici bir formata dönüşür. Bireyin var olan kişiliğinin ötesinde hayal ürünü bir karakter ortaya çıkar. Bu durum ilişkilerde güven, samimiyet, dürüstlük ve ciddiyet gibi olmazsa olmaz değerleri altüst ederek sahte, ikiyüzlü bir ortam oluşturur. Ego artık egoizme, egosantrizme, kibre doğru yol almıştır.
Zen Derslerinde, Yuanwu, Yuan Budai’ye şöyle öğüt veriyor: “Kendi içinde kibir duyuyorsan ve yeteneklerini gösterişle sunma eğilimin varsa, o zaman hırs ortaya çıkar ve aklın saf olmaktan uzaklaşır”
Egoya lider tarafından bakınca, takım üyelerinin lidere karşı geliştireceği samimi ve kalıcı saygıyı belirleyen faktörlerden birisi olarak karşımıza çıkar. Gel gör ki bugüne kadar tanıdığım hiçbir yönetici bana samimi bir şekilde ”Ben cidden biraz kibirli bir insanım yav” demedi. Oysa “Bende hiç ego yoktur” diyen yöneticiye çok rastladım ve nerede ise tamamı buz gibi kibirli idi, hem de en yükseğinden, ben şahidim. Bugün yönetim kademelerinde en çok gördüğümüz arızalardan biri maalesef kontrol edilemeyen ego.
Çalışanlara sabahları günaydın demeyi (genelde yüzüne bakmadan) veya seçip yıldızlaştırdığı çok az sayıdaki insanla samimi ilişkiler geliştirmeyi ya da sürekli öğle yemeğini takımdan ayrı ve daha özel yediği halde bir saha çalışmasında onlarla yere bağdaş kurup ekmek arası köfte yemeyi alçakgönüllülük sanan birçok yönetici aramızda dolaşıyor. Tüm başarıyı kendine mal edip bütün övgüyü kendi için isteyen yönetici lider olmaktan çok uzaktır. En çok kullandıkları kelime “ben” kelimesidir. Eylemlerden bahsederken birinci tekil şahıs kullanırlar. Genelde benzersiz olduklarını düşünürler. Başarının sebebi onlardır, başarısızlık başkalarından. Merhamet değerleri gelişmemiştir. Anlayış ve affetmek onlara göre değildir. Kendilerini hep üstün gördükleri için bir süre sonra yalnızlığa itilirler.
Oysa lider kibirden uzak, insan merkezli çalışır. Yetki sahibi astlarının da kontrolsüz egodan uzak ilişkiler kurduğunu takip eder. Makam ve salahiyetini personeline üstten bakmak, bezdirmek için değil, onların iş yaşantılarını kolaylaştırmak için kullanır. Böylece verimin artacağını bilir. Meslek ya da yönetsel pozisyonlar insanı kuşatan ve asla değişmeyecek deri değil olsa olsa elbise gibi düşünülmelidir. Eskiyebilir, değişebilir, değiştirilebilir.
İslam Alimi ve Mutasavvıf Gazâli (1058-1111) kibir ve kendini beğenmeyi, olumlu karakter özellikleri ve davranışlara yönelmeyi engelleyen bir perde olarak görür. O’na göre bu perde, dışarıdan gelecek her türlü olumlu eğitim ve öğütlere karşı kişiyi duyarsız kılar. İnsan ayağında ne büyük pranga değil mi?
Kibri olmayan lideri; “Özür dilerim sanırım hata yaptım” itirafından, “Bu konuyu ben bilmiyorum, en iyi kim biliyor?” sorusundan, sık teşekkür etmesinden, tokalaşırken ve gülümserken samimiyetinden, itibar, eğitim ve sosyoekonomik durumuna bakmaksızın aynı kategorideki (örneğin tüm çalışanlara, tüm sporculara, tüm müşterilere, tüm tedarikçilere, tüm öğrencilere, tüm velilere..) insanlara aynı şekilde davranmasından, bizzat kendi yaptığı iş ve başarıları astlarına mal etmesinden, astlarının hatasını sahiplenmesinden, takımdaki herkesle aynı tonda ve sıcaklıkta konuşmasından, takımla aynı yerde aynı yemeği neşeyle yemesinden, sorulara, maillere, mesaj ve telefonlara hemen cevap vermesinden, astlarının aileleri hakkında sahip olduğu bilginin derinliğinden, mecbur kaldığında mesai sonrası iş isteme tavır ve davranışından, seçilmiş yıldızları olmamasından ve tüm takıma eşit davranmasından rahatlıkla tanıyabilirsiniz.
One comment
Çok güzel ifade etmişsiniz. Soyut olarak alemde dolaşan duyguyu somutlastirip hayatın içinde hissedilebilir olmasını saglamissiniz.