ŞİRKET KATİLİ 5 HASTALIK

ŞİRKET KATİLİ 5 HASTALIK

ŞİRKET KATİLİ 5 HASTALIK

Sevgili Okuyucu;

Daha önceki yazılarda Türkiye’de yaşı 200 yılı geçmiş yalnız bir şirket olduğunu söylemiş ve bu sayıyı artırmanın yollarından bahsetmiştim. Bu yazıda ise işletmelerin kısa vadede kurum kültürünü ve performansını, uzun dönemde ise sürdürülebilir rekabet güçlerini olumsuz etkileyen beş problemden bahsedeceğim.

1. Ekşi Yoğurt Sendromu:

Müşterilerin eleştiri, şikâyet ve önerilerini ciddiye almamak, müşteri ve şirket arasında bilinçsiz bir bariyer oluşturmak. Geri bildirimi inceleyip bildirim sahibine dönüş yapmamak. İşgal ettiğimiz pozisyona sahip olmakla kâinatın tüm sırlarına vakıf olduğumuzu, o işin en iyi o şekilde yapılabileceğine kendimizi inandırıp, çerçeve dışına çıkamıyoruz. “Oturduğu yerden konuşmak kolay, benim yerimde olsa acaba o ne yapardı?” diyerek arada seviye farkı oluşturuyoruz. Geriye, bilinçaltında değersizleştirdiğimiz müşterinin, geri bildirimini çöpe atmak kalıyor.

Sonuç: Önce müşteri, talep ve pazar kaybı, sonra sürdürülebilir rekabet gücünün kırılması.

2. Sen mi Kurtaracaksın İltihabı:

Performansı yüksek personele mobbing uygulamak, nitelikli ve çalışma iştiyakı yüksek genç ve yeni çalışanı daha baştan ezerek bezdirmek. Konfor alanımızın bozulmasını, gerçek performans ve niteliğimizin ortaya çıkmasını engellemenin en kolay yolu nitelikli personelin önünü kesmekten geçiyor.

Sonuç: Vizyoner, inovatif düşünen ve nitelikli personelin kaybı.

3. Küme Düşen Takım Krizi:

Grubun başında lider özellikleri olan bir yönetici yoksa takım çalışmasını becerememek. Görev grubu çalışmaları yerine sevgi grubu çalışmalarını tercih etmek, aksi durumda takımı sabote etmek. Yöneticiye yakınlık başta olmak üzere, iş yerindeki kıdem, eğitim seviyesi, mezun olunan okul, hemşehrilik bağı, ait olunan sosyal doku hatta tutulan takım bile iş yerlerinde kliklerin oluşmasına sebep oluyor. Takım çalışmasının getirdiği gözlem altında çalışma baskısına, yapılan işin başka bir göz tarafından denetlenmesi ve kıyaslanması olgusu da eklenince, takım çalışmalarını sevemiyoruz. Tartışmak, o işin neden öyle olması gerektiğini ya da tam tersini konuşmaktan iş üretemiyoruz.

Sonuç: Takım sinerjisinin şirket performansına yansımaması. Şirketin düşük maddi ve manevi kapasite ile çalışması.

4. Elimi Nereye Koysam Acaba Ağrısı:

Prensipli ama nazik, ciddi ama güler yüzlü olmayı, karşıdakini kırmadan duygu, düşünce ve görüşleri dile getirmeyi becerememek. Nasıl davranılması gerektiği konusundaki arızalar, tutarsızlıklar. Karakterimizi kurum kültürünün önüne alıyoruz. Sosyal hayatta, mahallede nasılsak iş yerinde de aynı davranıyoruz. Ya kavgaya direk dalıyoruz ya da mahalle yansa umursamıyoruz. Daha kötüsü tutarsız davranarak aynı olaya farklı zamanlarda farklı tepkiler veriyoruz.

Sonuç: Kurum kültüründe dejenerasyon, aidiyete darbe.

5. Uzun Burun Anomalisi:

 Çalışma arkadaşlarının mesai dışındaki hayatlarını merak ederek, sosyal medya paylaşımlarından başlamak üzere özellerini araştırmak. Sinerjiyi artırmak yerine bölünmeyi çoğaltmak. İş yerinde oluşan dedikodu kültüründen beslenmek hoşumuza gidiyor. Diğer insanların bilmediği şeyleri temenni ve tahminlerimizi de katarak anlatmanın bizi daha yukarıya konumlandırdığını düşünüyoruz. Hatta yetinmeyerek özel hayatı iş ortamı ile harmanlayıp terfi, taltif ve görevlendirmeleri de buna göre yapıyoruz.

Sonuç: Güven ortamının erozyonu, aidiyetin yok olması.

Yorum bırakın