EGODAN KORKMA KİBİRDEN KORK

EGODAN KORKMA KİBİRDEN KORK

Ego, İd, Süperego; Korkmasın Gözünüz Bunlardan

Öğrenci bilgeye sorar: “Usta ego nedir?”

Bilge yüzünü buruşturarak öğrenciye dönüp: “Bu ne biçim soru. Böyle bir soruyu ancak cahiller sorar. Hiç mi bir şey öğrenemedin bugüne kadar?” der.

Öğrenci dağılır, allak bullak olur, utanç, şaşkınlık ve öfkeden kıpkırmızı olmuştur.

Bilge babacan bir şekilde güler bir elini öğrencisinin omuzuna koyarak şöyle der: “Evlat işte ego budur!”

İngiliz Şair T. S. Eliot; “Egosunu beslemekten, karakterini aç bırakan insanlar var” der ego için. Bazı insanların ruhundan egosunu söküp atsak geriye koca bir “hiç” kalır. Balonu patlattığınızda o yalancı hacimden geriye ne kalır ki? Aslında bu kadar boştur egosu yüksek insan.

Bir tarafta sürekli en üst seviyede tatmin edilmeyi bekleyen nefsani tarafımız, haz ilkesine göre çalışan id var. Diğer tarafta doğruyla yanlışı ayıran, vicdan ve ahlak ilkesine göre çalışan süperego var. Ego tam ortada ve denge sağlamaya çalışıyor. Balans yapıyor. İd hayvani dürtülerle dünyaya bakarken süperego hayatı bir derviş gibi görüyor. Ego ide yaklaşırsa kendini sürekli merkezde gören tatmin odaklı bir birey, süperegoya yaklaşırsa benliğinden vazgeçmiş ya çok ezik ruhlu biri ya da bir evliya karşımıza çıkıyor.

Ego Faydalıdır

Ego toplumumuzda kullanılan haliyle her ne kadar başlangıçta olumsuz bir anlam ifade etse de kişinin öz farkındalığından ortaya çıkan benlik saygısı ya da öz-önem duygusudur. Bireysel gelişim, sağlık ve başarıya önem veren içsel bir parçamızdır. Egomuz sayesinde sabah vaktinde kalkar, aynaya bakar ve kendimizi görürüz. İşte aynada gördüğümüz o kişiye yüklediğimiz anlam egodur. Yani, zekiyim-değilim, kısayım-uzunum, güzelim-çirkinim, hata yapmam-yaparım, bilirim-bilmem, zenginim-fakirim, doktorum, öğretmenim, en büyüğüm, en iyiyim, dünyanın en güzeliyim gibi pek çok tanımlama aslında ego’dur.

Dişimizi fırçalar giydiklerimize dikkat ederiz. Bu yüzden hep daha iyisini elde etmeye çalışırız. Ego haddini aşmadığı sürece, bizim yönetimimizde kaldığı sürece bizi çekip çevirir, kendimizin farkına varmamızı sağlar.

Ego başarı odaklıdır ve hırs birlikte hareket eder. Her ikisi uyumlu bir enerji yumağı oluşturur. Kontrol edildiğinde ve doğru yere sevk edildiğinde beraberinde başarıyı getirir.

Ego Yönetilemediğinde Zararlıdır

Buraya kadar güzel; ego iyi bir şey, ama yönetilebildiğinde. Zira biz egomuzu yönetilebiliyorsak başarı, ego bizi yönetiyorsa felaket gelir. Aynada olduğumuzdan daha fazla birisini görmeye başladığımız gün ego balonumuz şişmeye başlamıştır ve bu ilişkiler için toksik bir etki yaratır. Normal egolu insan aynaya bakınca örneğin 178 cm bir insan görür. Yüksek egolu kişinin gördüğü ise 178’den daha fazladır. Normal insanlar aynada bir doktor görür, egolu insanlar ise dünyanın en iyi doktorunu.

Bu noktadan sonra yönetilemeyen egoya kibir diyelim ve öyle devam edelim. Kibirdeki en büyük problem, sahibinin kibirli olduğunu bilmemesi.

Kibir, kişinin sahip olduklarıyla böbürlenmesi, kendini aşırı beğenmesi, burnu havalarda dolaşması, başkalarından üstün tutması, her şeyi biliyormuş ve her şeyin en iyisini yapıyormuş gibi davranmasıdır. Onur, şahsiyet, haysiyet, özgüven sahibi olmak, kendine saygısı olmak, kendini ezdirmemek hatta haksızlık karşısında susmamak gibi kavramlarla karıştırılmamalıdır.

Kendi içinde kibir duyuyorsan ve yeteneklerini gösterişle sunma eğilimin varsa, o zaman kontrolsüz hırs ortaya çıkar ve akıl saf olmaktan uzaklaşır.

Kibirli insanlara her an her yerde rastlayabiliriz.  En çok rastlanan yerlerin başında ise profesyonel hayat kurumsal şirketler gelir.

İş Dünyasında Şişirilmiş Ego

Bugüne kadar tanıdığım hiçbir yönetici bana ”Ben cidden biraz kibirli bir insanım yav” demedi. Oysa “Bende hiç ego yoktur” diyen çok yöneticiye çok rastladım fakat nerede ise tamamı buz gibi egolu idi, hem de en yükseğinden, ben şahidim. Bugün yönetim kademelerinde en çok gördüğümüz arızalardan biri maalesef ego.

Bu tip yöneticiler çoğunlukla havalı bir ofis, pahalı şirket arabası, marka elbiseler ve kartvizitin ağırlığından beslenir. Odak noktasında bunlar ve bunların sağladığını düşündüğü aura vardır. Empati neredeyse yok gibidir. Oysa öneticiler makam ve salahiyetini personeline üstten bakmak, bezdirmek için değil, onların iş yaşantılarını kolaylaştırmak için kullanmalıdır.

Kibirli yöneticilerde öfke patlamaları da sık görülür. Çünkü kimse onu anlamıyordur! En iyi o bilir! Koskoca yönetici olmasına rağmen bu yaştan sonra en çok o çalışır! Ondan başka kurumu düşünen yoktur! O olmasa organizasyon yıkılır, gider! Dillerinde kemik, ses tellerinde ayar yoktur. Zaman zaman gönül alsalar da artık kalpler kırılmış, onur ayaklar altına alınmıştır. Ofisinde dosyalar, kağıtlar havada uçuşur. Yazdıkları kısa bir mesaj ya da maille çalışanlarda tahrip gücü yüksek patlayıcıdan fazla etki bırakırlar.

Kibirli insanları yönetmek kolaydır. Kibirleri okşandığında sizden iyisi olmaz. Bu önemli bir yönetici patolojisi çünkü bu durumdan faydalanan çok çalışan çıkar. Yaşamını devam ettirebilmek, yöneticisiyle çatışmamak, bazen sağlam bir bonus bazen de yalnız bir takdir alabilmek için birçok çalışan yöneticisine şirin gözükür.

Bu yöneticiler, kendilerindeki benzersiz! Özellikleri fark eden çalışanları sahiplenir, onları korumak, kollamak, terfi ettirmek ve onlarla olmaktan büyük zevk alırlar. Yeri geldiğinde alkışlarıyla yöneticiyi var eden, yeri geldiğinde haber alma uzmanı gibi çalışan, çoğunlukla da yöneticinin duymak isteyeceği şeyleri söyleyen çalışanlar bu tip yöneticilerin yıldızlarıdır. Yönetici onlar sayesinde, gün geçtikçe organizasyonun gerçeklerinden uzaklaşır ve zihninde yarattığı başka bir organizasyonu yönetmeye başlar. Sonuçta, nitelikli personel işten ayrılır. Niteliksiz ama kurnaz personel bu gri havadan faydalanır.

Özellikle çalışma hayatında yöneticilerin kibirleri içsel kaynaklardan kabardığı gibi dış etkilerle de yükselir. Liderin şahsına tapınmak hem lidere hem de organizasyona zarar verir. Biat edilmesi gereken lider değil onun vizyonudur. Lidere tapınmaya başladığınız anda onun önce gururunu okşar sonra egosunu şişirmeye başlarsınız. Sonu kaçınılmaz kibirdir.

Kibir bir süre sonra kaçınılmaz bir şekilde güç zehirlenmesine sebep oluyor. 2 psikiyatr David Owen ve Jonathan Davidson yaptıkları araştırmanın sonucunu Brain Dergisi’nde yayımlanan bir makaleyle paylaştılar. Bu araştırmaya göre adına Hubris sendromu, Tanrısal ego dedikleri bu patalojik durumda daha çok politikacılarda ve yöneticilerde otrtaya çıkıyor. Örnek olarak da George W. Bush, Tony Blair ve Margaret Teacher’ı veriyorlar.

Hubris Sendromu’na yakalanan politikacı ve siyasetçilerde görülen bazı özellikler kısaca şöyle belirtilmiş:

  • Bireyin kendi yargısına aşırı güvenmesi ve başkalarının tavsiyesi veya eleştirisini aşağılaması
  • Gerçeklik ile temasın kaybı
  • Kişisel olarak başarabilecekleri konusunda abartılı bir özgüven
  • Her şeye kadir olma sanrısı
  • Huzursuzluk, pervasızlık, düşünmeden hareket etme hali
  • Her durumda haklı çıkacaklarına dair sarsılmaz bir inanç
  • Kendisini şirketle ile bir tutma
  • Kendisine ”öteki” gelen grupları aşağılama ve hor görme
  • Kendi bakış açısını ve çıkarlarını, tüm şirkete atfetme ve özdeşleştirme
  • Söylemleriyle endişe yaratan davranışlar içine girme

Ego Nasıl Yönetilir?

Gelelim, ego nasıl yönetilir konusuna.

Amacımız egoyu yok etmek değil onu, kimseyi kendimiz dahil rahatsız etmeyecek dengede tutmak olmalı.  Hep ben demekten kurtulalım yeter.

1. Samimi Yardım İstemek: Bunun ilk koşulu çevremizden yardım istemek ve onların bize sürekli objektif geri bildirim yapması için zemin hazırlamak. Dedik ya kibirli olan kibirli olduğunu bilmez. Ama samimi iseniz dışarıdan nasıl gözüktüğünüzü öğrenebilirisiniz. Söyledikleriniz, yaptıklarınız yapmadıklarınız karşıda nasıl bir izlenim bırakıyor bunu anlamadan işe başlamak doğru olmaz. Ama gelecek cevaba, yoruma itiraz etmek, kızmaca, darılmaca yok.

2. Cümlelerdeki ‘Ben’ Öznesini Biz ile Değiştirmek: Kullandığımız cümlelerdeki öznenin ben olduğu sürece tehlike çanlarının çaldığını, bunun gittikçe insanları ilahlaştıracağını asla unutmamalıyız. Hem iş hem de aile ortamında benden çok biz diyebilmeliyiz. Ben kelimesini acıktıM kelimesi dışında literatürümüzden çıkartalım 🙂

3. Düşünce Yapısını Revize Etmek: Dünyadaki konumumuzu gözden geçirmeliyiz. Geometrik açıdan baktığımızda her ne kadar dünyanın merkezinde isek de toplumsal açıdan bakıldığında hiçbir şeyiz. İnsanları olduğu gibi kabul etmeli onlardan üstün özelliklerimizi fark etsek bile bu durumun bizi onlardan daha değerli kılamayacağını anlamamız gerekir. Unutmayalım ki dünya üzerindeki milyarlarca insandan yalnız bir tanesiyiz. Mezarlıklarda da bir o kadar var. Mevlâna’nın metaforu çok çarpıcıdır:  “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.”

Aslında büyüklük kişinin egosundan verebildiği taviz ve özverinin büyüklüğü ile ölçülüyor. Tohum yerin altına inmedikçe yükselemez. 2012 yılında Dünya’ya serbest düşüş atlayışı gerçekleştiren ve saatte 342 km hızla ses duvarını aşan Felix Baumgartner yaşadığı tecrübeyi şöyle açıklamış; “Dünya’nın tepesindeyken kibrinizden eser kalmıyor. Ne kıracağınız rekorları, ne de elde edeceğiniz bilimsel verileri düşünüyorsunuz. Tek istediğim sağ salim dünyaya dönebilmekti. Bazen ne kadar küçük olduğunuzu anlamak için çok yükseğe çıkmanız gerek”.

5. Sık Sık Teşekkür Etmek ve Gerektiğinde Özür Dilemek: Bu ikili tam bir kibir törpüsüdür.  Samimi teşekkür daha şişme aşamasındaki ego balonunun havasını keser.  Özür dilemek ise balonu patlatır. Özür sizin haksız olduğunuz anlamına gelmez. Karşınızdaki insana verdiğiniz değerin egonuzdan yüksek olduğunu gösterir. Özür ve teşekkür, kibrin panzehiri, açık ve sağlıklı iletişimin anahtarı, insan olmaya uzanan köprünün ayaklarından biridir.

Yorum bırakın