TÜKENMİŞLİKLE BAŞA ÇIKILIR MI?

TÜKENMİŞLİKLE BAŞA ÇIKILIR MI?

Tükenmişliğin Sizi Tüketmesine İzin Vermeyin

Bilinen hikayedir ama verdiği dersler önemli, tekrar etmekte hiçbir sakınca görmüyorum.

Avrupalı bir grup arkeolog yanlarında yerli rehberlerle birlikte Güney Amerika’da eski uygarlıkların tapınaklarını (kimi kaynak olayın Afrika ya da Avustralya’da geçtiğini söylüyor) keşfetmek üzere yola koyulur. Uzun bir süre boyunca, dinlenmeden ve çok hızlı alırlar. Bir ara yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturur ve hareketsiz beklemeye başlarlar. Arkeologlar ne olduğunu sorsalar da cevap alamazlar. Bir müddet oturan yerliler tekrar yola koyulmak üzere ayağa kalkarlar.

Bu olaya anlam veremeyen arkeologların lideri biraz da sinirli bir biçimde yaşlı rehbere sorar: “Neden yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? “Yaşlı rehberin cevabı ibret vericidir:

“Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden geride kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik.”

Sevgili Okuyucu; gerçekten ruh geride kalır mı? Hiç düşündünüz mü?

Yaşantınız boyunca hiçbir şey yapmamayı en az bir kez yaşadığınızdan eminim. Tembellikten, keyif çatmak istemekten ya da fiziksel dinlenmeye ihtiyaç duyduğunuzdan değil. Zihinsel yorgunluktan yani tükenmişlikten.

Bu anlarda hiçbir şey yapmak istemezsiniz. Hatta hiçbir şey yapmamayı bile. Kariyer, sorumluluklar, hedefler, hayaller rafa kalkmıştır. En temel ihtiyaçların bile ihmal edildiği olur. Kimi başarısızlıktan kimi her şeyi başarmaktan, bazıları çok çalışmaktan bazıları ise yıpratıcı bir olaydan sonra yaşar bu hissi. Hepsinde ortak nokta iş yaşantısı, çalışma ortamında meydana gelmesidir.

Tükenmişliği nasıl anlamalıyız? Bedensel yorgunluk, duygusal daralma, sürekli negatif düşünme-karamsarlık, basit işleri bile bitirmekte zorlanma, işten ya da ortamdan soğuma, unutkanlık-dalgınlık, değersiz hissetme, yakınlarla tartışma, uyku sorunları ve tuvalet bozuklukları ile baş-sırt ağrısı gibi fiziksel belirtiler tükenmişliğin kanıtlarıdır.

Özellikle hız ve rekabetin en alt seviye çalışma hayatında dahi kendini hissettirdiği bu zamanlarda tükenmişlik hissini yaşamak çok garip değil. İş-yaşam dengesinin oluşturulamadığı zamanlar yoğunlukla bu durumla karşılaşırız. Kişi genellikle sahip olduğu yetkinliklerle bu durumu aşabilir. Bu yazının amacı da bu konu da yardım etmek. Patolojiye dönüşen durumlarda elbette bir psikolog ya da psikiyatrist yardımı almak gerekir.

İş-yaşam dengesi, iş ve özel hayatın uyumunu ifade eder. Bu uyum hem bireyin hem de ailesinin ve yakın çevresinin yaşam kalitesini artırır. İş dünyasındaki yoğun rekabet çoğu zaman bu dengeyi kurmaya izin vermiyor maalesef. Özellikle bilgisayar ve akıllı telefonların iş yaşamına girmesiyle, patron, üst yönetim ve müşteriler tatil-bayram demeden her an ulaşılabilmeyi bekliyor. Denge bu noktada bozulmaya başlıyor. Görmezden gelinen bir nokta var ki, yoğun tempoda çalışıp sağlığına dikkat etmeyen ve iş-yaşam dengesini kuramayan herkes tükenme riski ile karşı karşıya kalıyor.

İşi yaparken aldığı haz, o işten kazandığı parayı harcarken aldığı hazdan azsa, kişinin iş yaşam dengesi bozulmaya başlamıştır. Bunu bir de çok çalışmak ve yaptığı işe yüklediği anlamı eklediğinizde tükenme kapısı aralanmıştır artık.

Gittikçe vahşileşen rekabet ortamında uzun çalışma saatlerinin işin doğal bir parçası durumuna gelmesi kişinin yaşam doyumunu olumsuz etkiler. Buna müsaade etmemelisiniz. Neler yapılabilir?

Doğru ve verimli çalışın. Omuzlarınızda birçok sorumluluk olabilir. Pek çok işi yapmak durumunda kalabilirsiniz.  Ama sizden yalnız 1 tane var gün sadece 24 saat. O halde verimli çalışmanız gerekir. Verimli çalışma teknikleri konusunda yetkinliklerinizi artırın. Eisenhower, Pomodoro, Pareto, Parkinson vb teknikleri bunun için bir başlangıç olabilir.

Sosyalleşin. İşten sonra aile, arkadaşlar ve hobilerle geçirilen zaman kişisel doyumu arttıran ve kişiyi rahatlatan anlardır. Bu fırsatı kaçırmayın. Çıkın, dolaşın, kahkaha atın, dertleşin, dert dinleyin.

Tutumunuzu değiştirin. Yaşam doyumu önemli ölçüde kişinin tutumu ile yakından ilgili. Kendilerinden ve hayatlarından memnun olan insanların, daha az hastalandıkları ve verimli oldukları görülmüş. Negatif bakarsan negatifi görürsün. Aksi de mümkün. Seçim sizin.

Dinlenin. Çalışmak, üretmek, yarar sağlamak çok güzel. Bununla birlikte uzmanlar yılda en az iki hafta iki ayrı tatil yapmak gerektiğini söylüyor. Ayrıca eski uygarlıklardan beri uygulanan, haftanın en az bir günü işten tamamen el çekmek de önemli. Bu tatiller zihnin ve bedenin kendisini yenilemesi, sevilen etkinlikler ve kişinin ailesiyle vakit geçirmesi açısından büyük önem taşır.

Yavaşlayın. Bir mucize olsa ve kendi cenaze töreninize katılma imkânınız olsaydı, hakkınızda nasıl konuşulmasını isterdiniz? Her şey iş, her şey başarı ve her şey kariyer değil. Bu hayatta neden varsınız? Salt başarılı olmak için mi? Yoksa başardıklarınızla insanlara değer katmak için mi? Bunun üzerinde düşünün biraz. Rafine düşünmek ancak rahat bir zihinle olur. Nefes egzersizleri, meditasyon, dua düşünmenize ve yavaşlamanıza yardım eder.

Şükredin. Yavaşlamak ve düşünmek yetmez, şükredin. Sahip olamadıklarınıza sahip olmak için çabalarken sahip olduklarınızın keyfini sürmeyi ertelemeyin. Yaşadığınız olumsuzluklara sıkı sıkıya sarılmak yerine yaşamadıklarınızdan dolayı minnet duysanız, zihninizin daha berrak, hayatınızın da huzurlu olduğunu göreceksiniz. Ailenizden bir kayıp, önemli bir hastalık tüm kariyer hedef ve çabalarınızın önemini bir anda ortadan kaldırmaz mıydı? O günü beklemeyin.

Belki de artık iş değiştirmelisiniz. Özellikle büyük şehirlerde işe giderken yolda harcanan zaman, yönetici-patron baskısı, çalışma arkadaşlarının uyguladığı negatif tutumlar, kendini ifade edememe ve fayda sağlayamama da tükenmişlik duygusunu körükleyen etkenler. Belki de iş değiştirmenin zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?

Bir vücut geliştirme sporcusu düşünün. Başarılı olabilmek ve devam ettirebilmek için yaşantısının her anında dengelidir. Dengeli yaşar, dengeli uyur, dengeli spor yapar. Bir ya da birkaç kas grubunu değil tamamını çalıştırır. Belli bir dönem beslenmesine ağırlık verir belli bir dönem diyete girer. Sakatlanırsa iyileşmek için dinlenir, spor yapmaz. Çünkü böyle yapmazsa gelişemeyeceğini gelişse bile sürdüremeyeceğini bilir. Aslında bu denge tüm yaşam için geçerlidir.

Dengeye oturmuş bir hayat akıl, ruh ve beden sağlığını geliştirir. İç huzuru arttırır. Değerli hissettirir.

Yorum bırakın