Öğrenilmiş Çaresizlik
Forbes dergisinin “En Zengin 100 Türk-2020” listesinde 17. sırada yer alan Eren Özmen. Servetini ABD’nde yapmış. Hikayesi çok ilginç. Türkiye’de üniversite eğitimini tamamladıktan sonra 80’li yılların başında ABD’ye master yapmak için gidiyor. Öğrencilik yılları boyunca maddi sıkıntılar yaşıyor. Yıllar sonra sahibi olacağı Sierra Nevada’da temizlikçi olarak bile çalışıyor. Küçük bir şirkette çalışırken işinin ilk gününde muhasebe hesaplarının elle tutulduğunu ve bunun verimsizliğe yol açtığını görüyor. Patronuna bir bilgisayar almayı teklif eden Özmen’in talebi çok maliyetli olduğu gerekçesi ile reddediliyor. İşte Özmen’in hayat değiştiren hamlesi o anda ortaya çıkıyor. Patronun söylediklerine razı olacağına ilk maaşıyla bir bilgisayar alıp işi hızlandıracak şekilde muhasebe süreçlerini yeniden düzenliyor. Aldığı riskin ve görev tanımını aşmanın ödülünü hızla alan Özmen mali işler müdürlüğüne getiriliyor. Elbette Eren Özmen’in tüm başarısını aldığı bilgisayar ile açıklamak mümkün değil. Bilgisayar almasaydı acaba kariyeri nasıl gelişirdi diye mi yoksa böyle radikal kararlar verebilecek bir insan her koşulda başarılı olurdu diye mi düşünmekli?
Eren Özmen bugün eşi Fatih Özmen ile birlikte Elon Musk’un SpaceX’i gibi uzay yolculuğu firmaları ile rekabet eden, NASA ve diğer pek çok ABD kamu kuruluşunun milyarlarca dolarlık ihalelerini kazanan Sierra Nevada şirketinin sahibi. Çiftin kişisel servetleri yaklaşık 4 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Peki siz bugüne kadar hayatınızı değiştirecek küçük de olsa ne yaptınız?
Sirklerde filleri eğitmek için bakıcıları, filler daha çok küçükken kalın bir zincirle kazığa bağlar ve kaçmasını engellerler. Küçük fil kaçmayı defalarca dener, fakat zinciri koparmaya da kazığı sökmeye de gücü yetmez. Yıllar geçer, fil büyür ve hala zincire bağlı şekilde bekler. Artık çok güçlüdür, zinciri koparabilecek ve kazığı sökebilecek gücü vardır fakat fil kaçmayı denemez bile. Çünkü özgür olamayacağına inanmaktadır. Artık kırılamayan şey filin bağlı olduğu zincir değil, filin inancıdır.
Pozitif Psikolojinin kurucularından ABD’li psikolog Martin Seligman ve Maier, 1967’de köpekler üzerinde iki ayrı deneysel çalışma yaptı. İlk deneyde üç farklı köpek grubu kutular içine alınmış.
Birinci gruptaki köpeklere elektrik verilmiş ve kutu içinde elektrik akımını kesebilecekleri bir pedal konmuş. Köpekler kısa bir süre sonra pedala basarak elektrikten kurtulabileceklerini öğrenmişler. İkinci gruptaki köpeklerin kutularında akımı kesen pedal yokmuş. İlk gruptakilerle aynı şiddet ve sekansta akım verilmiş, köpekler akımdan pedal olmadığı için kurtulamamışlar. Üçüncü gruptaki köpeklere ise elektrik verilmemiş, kutu içinde kendi hallerine bırakılmış.
Deneyin ikinci aşamasında; Üç grup köpek bu defa farklı kutulara konmuşlar. Bu kutuda, ortada alçak bir engel varmış. Engeli geçtikleri takdirde kaçabilecek şekilde kutunun bir kenarı da açık bırakılmış. Deneyin sonucu oldukça ilginç. İlk grup köpek hemen pedala basmış, akımı kesmiş ve engeli aşıp çok kısa sürede kutudan kaçmışlar. Daha önce şok verilmeyen üçüncü gruptaki köpekler de çok kısa sürede engeli aşıp şoktan kurtulmayı öğrenmiştir. Ancak ilk deneyde yaptığı hiçbir şeyin işe yaramadığını sözde öğrenmiş olan ikinci grup köpek, kutudaki engeli aşıp kurtulmak için hiç çaba göstermemiş, sürekli akıma kapılmasına rağmen ümitsizce yatarak beklemişler. Bu köpekler, maruz kaldıkları ve daha da önemlisi engelleyemedikleri bu elektrik şoku karşısında çaresizlik geliştirmişlerdir.
Seligman, başka bir deneyde bir köpek balığını ve küçük balıkları aralarında kalın bir cam olan büyük bir akvaryuma koyuyor. Uzun bir süre köpek balığı aç bırakılıyor. Köpek balığı defalarca cama saldırmasına vurmasına rağmen cam kırılmıyor. İlerleyen zamanlarda camı aradan alıyorlar. Ama köpek balığı artık ne küçük balıklara yaklaşıyor ne de başka yere gidiyor. İşte bu deneylerden sonra bilim insanları bu duruma learned helplessness “öğrenilmiş çaresizlik” diyorlar.
Öğrenilmiş çaresizlik; gösterilen çabaların sonuca ulaşmaması durumunda, sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan inanç ve kendi içinde oluşturduğu çaresizlik halidir.
Hem köpek balığının hem de üçüncü gruptaki köpeklerin tam olarak hissettiği ve yaptığı da buydu. Eğer köpek balığı çabalamaya devam etseydi ya da en azından kendi etrafında dönmek yerine daha geniş tutsaydı gezdiği alanı belki aç kalmayacaktı. Köpekler engelin üzerinden atlasaydı akımdan kurtulacaktı.
Bir diğer deney de pireler üzerinde… Pireler, farklı yükseklikte zıplayabilen hayvanlar. Bilim insanları, pireleri 30 cm yüksekliğindeki cam bir fanusun içine koyar ve metal olan zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler, zıplayarak kaçmaya çalışırken tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin sıcaktır, tekrar zıplar ve tekrar cama vururlar. Defalarca tekrarlanır bu… Sonuçta pireler, o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir. Deneyin ikinci aşamasında tavandaki cam kaldırılır ve zemin tekrar ısıtılır. Görülür ki pireler yine eşit yükseklikte yani 30 cm zıplamakta. Yani tavandaki camın kaldırılması pirelerin daha yükseğe zıplamalarına olanak sağladığı halde hiçbiri buna cesaret edemez. “Cam” engel olmaktan çıksa da pireler artık zıplamaktan vazgeçmiştir. Belki 1-2 cm daha yükseğe zıplasalar, fanustan kurtulacakken sonucun bir şeyi değiştirmeyeceğine inandıklarından bunu denemezler bile!
Bu deneylerin hepsinin anlatmaya çalıştığı şey ise bir deneyim sonucu ortaya çıkan öğrenilmiş çaresizlik.
“Bu iş olmayacak”
“Benden bu kadar”
“Ne yaparsam yapayım hiçbir şey fark etmiyor”
“Yapamayacağım”
“Neyi becerdim ki bunu becereyim?”
“Hangi işim düzgün gitti ki bu gitsin!”
“Yapsam da beğenmeyecekler!”
“Konuşsam da beni anlamayacak.”
“Bu dersim iyi değil. Sınava çalışsam da başarılı olamayacağım”
Pes etmeyi öğrenmek yapacağımız en son şey olmalı. İlk deneyişimizde olmadı belki, hatta onuncu seferde bile olmamış olabilir. Ama bu demek değil ki on ikinci de olmayacak, on beşincide yine aynı sonucu doğuracak. Ne kadar çabalarsak başarıya o kadar yaklaşırız.
Öğrenilmiş Çaresizlik Çözümsüz müdür?
Hepimiz akademik yaşantımızın bir bölümünde bazı derslere karşı başarısız olacağımız hissine kapılmış ve o derse karşı isteksizlik geliştirmişizdir. Ya da sigara bırakmak isteyip bırakamayışımız, her pazartesi yeniden başlayan diyetler, bir türlü tamamlanmayan spor programları veya kurumsal hayatta bir sorunun hep aynı yöntemle çözülmeye çalışılması ya da iş süreçlerinin devralındığı şekilde yönetilmesi vs. örnekler çoğaltılabilir.
Elbette çözümsüz değil. Öğrenilmiş çaresizliği kırabiliriz. Bunun için;
- Kendinizi Tanıyın ve Farklı Olduğunuzu Anlayın: Bireysel SWOT’umuzu yaparak güçlü ve zayıf yönlerimizi, tehdit ve fırsatları iyi tahlil etmeliyiz. Rol modeller veya kendinizi kıyasladıklarınız her zaman size iyi gelmeyebilir. Çünkü siz o değilsiniz. Sahip olduğunuz imkân ve kaynaklar aynı değil. Mizaç ve karakterleriniz de oldukça farklı. Başarıya herkesin yüklediği anlam farklıdır. Kimine göre analitik zekâ kimine göre iletişim becerisi. Kimi için matematik, kimi için de bir sanat eseri. Başarı ve başarısızlığı yeniden tanımlayın ama bu tanım size özel ve sizin için olsun.
- Öğrenmeyi Öğrenin: Öğrenilmiş çaresizlik, bir öğrenme eyleminden bahsediyor. Yani yapamadıklarımızdan ya da yapamayacağımızı söylemelerinin sonucundan elde ettiğimiz bir öğrenme. O halde bu öğrendiğinizi unutun ve doğrusunu öğrenin. Yanı haykırın; “hayır ben bunu yapabilirim” diye. Bu bilinçaltındaki yapamazsın diyen sabotajcıyı bir süre sonra susturacaktır.
- Bakış Açınızı Değiştirin: Tüm deneyimleri, olumsuz dahi olsa, gelişim ve dönüşüm için bir araç olarak görün. Hayat bu başarı da var başarısızlık da. Genellikle olumsuzluklar ya da krizler büyük fırsatları da beraberinde getirir. O yüzden kadim Çince de kriz kelimesi fırsat kelimesini de ihtiva eder. “Biri yapmamışsa ben yapabilirim. Başkası yapmışsa daha iyisini yapabilirim”. “Öğretmen zayıf not verdi” yerine “ben nerede hata yaptım?”. “Yönetici yaptığım işi beğenmedi” yerine “nasıl yaparsam beğenir?” sorularını kendinize sorun. Zannettiğinizin aksine, hiç kimse siz başarısız olun diye evrenle iş birliği içinde falan değil.
- Yeni Yollar Bulun: Her zaman başka bir yol mutlaka vardır. Bunu ancak sorarak, deneyimleyerek, yaparak bulabilirisiniz. Bulanlar yalnız arayanlardır.