TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN SORUNLARI
Sevgili Okuyucu;
Her üç yılda bir ülkelerin eğitim ve öğrenci seviyelerini ölçen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)’nın son raporuna göre (PISA, 2015); Singapurlu öğrenciler matematik, bilim ve okumada en yüksek puanları alarak en başarılı öğrenciler oldu. Geniş kapsamlı değerlendirme çerçevesinde en iyi sonuçları alan Singapur’u Çin, Japonya ve Estonya takip etti. Japonya, Estonya, Finlandiya ve Kanada 35 OECD ülkesi arasında en başarılı ülkeler oldu. Türkiye ise 72 ülke ve ekonomik bölge arasında 52. sırada yer aldı. Türkiye, 72 ülkeden 15 yaş düzeyinde 540 bin öğrencinin katıldığı programda, matematik, fen ve okuma-anlama alanlarında 35 OECD üyesi arasında sondan ikinci oldu.
Türkiye’de yıllardır eğitim sistemi ve liselere giriş yöntemleri tartışılır.
Her yeni sistem büyük bir kampanya ile kamuoyuna duyurulur, öncekinin eksikleri ve hataları vurgulanarak öğrenci, öğretmen ve veliler yenisinin çok daha mükemmel olduğuna inandırılmaya çalışılır. Muhalifler salt muhalefet olsun diye yeni sistemi eleştirirken iktidar takipçileri de öyle dendiği için sistemi ululama çabası içinde bir görüntü verir. Bu yaklaşım Türkiye’de yıllardır değişmedi.
Bilimsel bir geri besleme datası oluşmasını beklemeden eskisini kaldırıp yenisini getirmenin anlamsızlığı, çocukların yetiştiği iç ve dış çevrenin farklı olabileceği hiç dikkate alınmadan başka ülkelerden sistem devşirmenin anlamsızlığının yanında çok masum kalıyor.
Konunun her ne kadar eski nesil-yeni nesil çatışmasına dönüşmesini ya da “ne olacak bu gençliğin hali?” seviyesine düşmesini istemesem de düşünmeden edemiyorum.
Bu coğrafyada yaşayan insanların geçmişte ya da günümüzde ortalama zeka seviyesinin altında olmadığına hatta millet olarak oldukça pratik zekaya sahip olduğumuz genel bir kanı olduğuna göre problemin yalnız yukarıda bahsi geçen gençlerde değil aynı zamanda eğitimin yönetiminde olduğunu düşünüyorum.
Sevgili Okuyucu;
Türkiye’de eğitim konusunu sistem bütünlüğü içinde ele almayan mekanizmalar önce modern bilimi ıskaladı, sonra sırasıyla Sanayi Devrimi, Uzay Çağı ve Dijital Çağın gereklerini anlayamadı. Kerameti kendinden menkul şahısların, engin! bilgi ve tecrübedeki üç beş insanın idare ettiği eğitim gemisi karaya oturmak üzere.
PISA) Direktörü Andreas Schleicher “Türk eğitiminin genel performansı nasıl?” sorusunu şöyle cevaplandırdı: “Türk öğrencilerin verilen hangi görevlerde daha iyi hangilerinde kötü olduğuna baktığınızda bir şey dikkat çekiyor. Öğrendikleri bilgiyi yeniden üretme görevi -yani bir şeyi ezberlemek ve onu kâğıda dökmek görevi- verildiğinde çok iyi notlar alıyorlar. Fakat ellerindeki bilgiyi yaratıcı bir şekilde uygulamaları istendiğinde zorlanıyorlar. Çelişki şu: Türk öğrencilerin iyi oldukları alanlar artık dünyada daha önemsiz“.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ise; “Eğitimin amacı toplumun refah süresine katkıda bulunmaktır. Türkiye, milli geliriyle dünyada 16. sırada. Bizim doğalgazımız, petrolümüz, elmas madenimiz yok ama elmastan değerli bir eğitim sistemimiz var. Türkiye, geçmişe kıyasla eğitime daha çok önem veriyor, eğitime daha fazla kaynak ayırıyor ve eğitimde de alınan sonuçlar çok daha iyi durumda. Eksiklerimizin farkındayız, ama geçmişe göre çok iyi durumdayız.” diyor.
Aynı şey ancak bu kadar farklı iki şekilde yorumlanabilir.
Bizim anlayamadığımız şeyi Schleicher çok güzel anlatmış; “Dünya değişiyor ve siz kullanılmış ve günü geçmiş bilgilerinizle yerinizde sayıyorsunuz, -mış gibi yapıyorsunuz” diyor kısaca.
Sözü fazla uzatmadan sonuca gidelim Sevgili Okuyucu.
- Yıllarca üniversite giriş sınavlarında çok da yüksek olmayan puanlarla öğretmen okullarına öğrenci kabul ediliyorsa,
- Öğretmenlik mesleğine geleceğin mimarı yerine diğerleri olmazsa bari bu olsun gözüyle bakılıyorsa,
- 50 soru üzerinden yapılan Alan Bilgisi Sınavında Matematik Öğretmenleri 9.9, Fizik Öğretmenleri 15, Din Bilgisi Öğretmenleri 25.8, Türkçe Öğretmenleri 32 ve İlköğretim Matematik Öğretmenleri ancak 17 net başarı gösterebilmişse,
- İlköğretimin ilk basamağından itibaren çocukta birey bilincini uyandırması, kişisel ve toplumsal değerleri öğretmesi gereken öğretmen, eğitim yapmaya çalıştığı bir derslikte 35 öğrenciyi susturmakla vakit geçiriyorsa,
- Okullarda yeterli eğitim araç ve gereci bulunmuyorsa,
- Okullarda öğrenci profili son derece heterojen ise,
- İlköğretimin başından yükseköğretimin sonuna kadar çoktan seçmeli sınav sistemi uygulanıyorsa,
- Okuyan okuduğunu anlayan, anladığını yorumlayan, yorumlarıyla problem sahalarına çözümsel yaklaşabilen bireyler yetiştirmek yerine ezberleyen, ezberlediğini yapan, ezberlediğini unutan, öğrenmeyen dolayısıyla davranış değişiklikleri oluşturamayan kitleler birilerinin işine geliyorsa,
- Çocuklarına temel değer ve eğitimi vermesi gereken aileler bu görevi öğretmenlere ihale ediyorsa,
- Değer yargılarından uzak yetişen gençler öğretmenler üzerinde fiziksel ve psikolojik baskı oluşturuyorsa,
- Aile ve toplum başarıyı topluma ve çevresine yararlı bireyler yetiştirmek yerine, kazanılan lise ya da üniversite ile ölçüyorsa,
- Herkes üniversite mezunu olmalı kanısı, kişiler katma değer sağlamalı, mutlu olmalı, üretken olmalı, sevdiği işi yapmalı seçeneklerinin yerine geçiyorsa,
- Öğretmenlik kurumu motivasyonunu her geçen gün biraz daha yitiriyorsa,
- Hatta aileler ve öğrenciler her gün biraz daha demoralize oluyorsa,
Bu ülkede eğitimle ilgili her şeyi yeniden sorgulamanın zamanı gelmiş hatta geçiyor demektir.
Sevgili Okuyucu;
Sözü Albert Einstein ile sonlandıralım: ”Kapitalistler arasındaki rekabetle birleşen kâr güdüsü, sermayenin toplanmasında ve kullanılmasında dengesizliğe yol açar; bunun sonucu da tehlikeli ekonomik çöküşlerdir. Sınırsız rekabet inanılmaz bir emek israfına ve insanların toplum bilincinin felce uğramasına yol açar. İnsanların bu şekilde felce uğratılması kapitalizmin en kötü yönüdür. Bütün eğitim sistemimiz bu kötülüğün acısını çekiyor. Öğrenciye, abartılmış bir rekabet hissi aşılanıyor ve açgözlü bir başarı tavrı mesleki geleceğine hazırlık olarak görülüyor.”
KAYNAKÇA:
PISA, 2015. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı Raporu