Sevgili Okuyucu;
Dedik ya hayatımızın önemli bir bölümünü gençler işgal ediyor ve ne mutlu ki etmeye de devam edecek gibi görünüyor.
OECD’nin 72 ülkeden 540 bin öğrenci ile yaptığı anketten elde edilen “Türkiye’deki gençlerin dünyanın en mutsuz gençleri olduğu” sonucu beni bu yazıyı yazmaya itti. (NEWS, 21/04/2017)
Bu yazı elbette akademik bir çalışma değil. Bilimsel bir yanı olmadığı gibi sağlam bir önerme ile de yola çıkmıyorum. Yüzlerce genç tanıdıktan ve bunların çoğu ile formal olmayan samimi mülakatlardan sonra elde ettiğim izlenim aslında yukarıda bahsettiğim anketle neredeyse birebir uyumlu.
Yaptığım mülakatların sonucunda istemeden de olsa, gençleri geleceğe ilişkin seçimleri bakımından üç kategoriye ayırdım.
- Ailesinin istediği hayatı yaşayanlar. Anne ve babasının tüm desteğini arkasına almış Onların istediği kararları uygulayan ama geleceğe dair kuvvetli umut beslemeyen gençler.
- Kendi istediği hayatı yaşayanlar. Anne ve babasının tüm karşı fikirlerine rağmen kulağına hoş gelen, kafede arkadaşları ile karar verdiği, lisede sevdiği bir öğretmeni tarafından tavsiye edilmiş ya da bir medya figüründen etkilenerek seçtiği bölümlerde okuyan, kendi öz kararlarını alan ve geleceğe dair kuvvetli umut besleyen gençler.
- Müşterek hayatı paylaşanlar. Anne, baba, öğretmen, rehber, meslek temsilcileri vb. insanlarla görüşerek hayata dair öğütleri dinleyen, ortak akılla, kişisel, aile ve ülke gerçeklerine uygun bölümler seçen, kararlar alan ve geleceğe dair makul umut besleyen gençler.
Ne yazık ki gençlerimizin büyük çoğunluğu ya ailelerinin seçimlerini yaşamak zorunda kalan ya da aileleri tarafından seçimlerinde özgür bırakılan ancak yanlış seçimleri sonunda mutsuz olan 1. ve 2. kategori gençlerden oluşuyor.
Gelecekten kastımız yalnız maddi kaygılar değil elbette Sevgili Okuyucu. Gelecek; gösterilen çaba, yapılan fedakârlıkla uyumlu, hak edilmiş ve sürdürülebilir bir maddi gelir ile birey, aile ve toplum odaklı tatmin ve mutluluğun birleşimi kanaatimizce gelecek olgusunun içini dolduruyor.
Günümüzde aileler başta olmak üzere toplumun çoğunluğu gençleri kısa sürede maaş elde edebileceği sözde geleceğin mesleklerine yönlendirirken gençler ise 17-18 yaş rüzgârı ve hevesleriyle birkaç yıl sonra pişman olacakları bölüm ve kararlara odaklanıyor.
Gelecek; ne ailelerin yaptığı gibi her şeyin çok ince ayrıntılarla düşünüldüğü hassas kriterlerle ne de gençlerin yaptığı gibi isyanlar, hızlı ve duygusal kararlarla şekillendirilemez. Hayat beş duyumuzla kavrayabildiğimiz ve yönetebildiğimiz bir süreç değildir. İnsan hayatı ve toplumsal yaşam beş duyunun çok ötesinde farkındalıklar gerektiriyor.
Sevgili Okuyucu;
Gençlere dayatılan ve mutlu olmanın temel koşulu imiş gibi lanse edilen belli üniversite, bölüm, meslek ya da pozisyonlar nasıl gerçek mutluluk için tek koşul değil ise, ‘hayatını yaşa’ düsturu ile seçimlerinde gençleri tek başına bırakmanın da aynı ölçüde doğru olmadığı kanaatindeyim.
Doğruya en yakın kararlar ya da karardan sonra meydana gelecek fırtınaların en kolay atlatılabildiği durumlar ancak ortak akılla müşterek verilen kararlar sonucunda mümkün olabiliyor.
Eğer geri dönüş mümkün değil ve karar değiştirilemiyor ise;
- Kararı kabullenmek,
- Onunla yaşamanın yollarını aramak,
- Kararı içselleştirmek,
- Kararın getireceği sonuçlara yön vermek hayatı olumlamanın olmazsa olmazlarıdır.
Sevgili Genç Okuyucu;
Hayat matematik değil. Hayatın hesap makinesi iki ile ikiyi çarptığınız zaman sonucu her zaman size dört vermez. Yaşam bazen önünüze üçü koyarken bazen beş elde edersiniz.
Hayat denkleminin sonucunu beş, altı yapmak sizin elinizde. Hayatınıza dahil edeceğiniz kuvvet çarpanlarıyla hem bireysel yaşantınıza hem de toplumun bir parçası olma yolunda başka birinin hayatına dokunursunuz. Değerler içinde kaldığınız sürece sınırları kabul etmeyin, kendinizi aşın.
Hayat bir sistem aslında. Sistemler tek bir nesneden, makineden, organdan ya da olgudan oluşmaz. Sistemler birden fazla bazen sayısız fonksiyon alanının uyumlu birlikteliği sonucu hayatlarına devam ederler.
İnsan yaşantısı da pek çok sistemden oluşur. Meslek seçimi de bunlardan yalnız biri. Kolaycılığa kaçan ebeveynler ya da gençler iyi bir meslekle tüm geleceğin garanti altına alınacağını zannediyor. Oysa plazalar şık, havalı ancak mutsuz CEO, COO, CFO’larla dolu. Abraham MASLOW’un 1943 yılında ortaya koyduğu “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” aslında çok daha farklı ihtiyaçların insan tatmininde önemli olduğunu söylemiştir. Maslow ölmeden önce 1970’te yaptığı son araştırmada ise ortalama bir ABD vatandaşının fizyolojik ihtiyacının %85’ini, güvenlik ihtiyacının %70’ini karşıladığı halde ancak sevgi ihtiyacının %50’sini, saygı ihtiyacının %40’nı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacının %10’unu karşıladığını tahmin etmiştir. (MASLOW, 1970)
Shat HELMSTETTER’ın dediği gibi ‘bizi biz yapan seçimlerimizdir’. Hayat denen bu yolculukta mutluluk ve tatmin ancak son dönemeçte sevgi, saygı ve kendini gerçekleme ile mümkün olabilmektedir.
Kasmayın, kasılmayın. Hayat ne çok ciddiye alınacak kadar önemli, ne de boş verilecek ya da sıradan seçimlerle idare edilebilecek kadar önemsiz. Her nerede olursanız olun bulunduğunuz yere katma değer sağlıyorsanız, bir süre sonra yaşadıklarınız ve yaşantınız sizi mutlu ve tatmin edecektir.
KAYNAKÇA:
- NEWS, D., 21/04/2017. Turkey has unhappiest students in new 72-country OECD survey, ISTANBUL: DAILY NEWS. http://www.hurriyetdailynews.com/turkey-has-unhappiest-students-in-new-72-country-oecd-survey.aspx?pageID=517&nID=112284&NewsCatID=341
- MASLOW, A., 1970. MOTIVATION AND PERSONALITY, s.l.: Harper & Row,Publishers, Inc. .